Cumartesileri de çalışmak zorunda kalan anneler yüzünden oyun grubunu küçük bir kadro ile toplayabildik. Nerdeyse biz de katılamıyorduk. Bir saat zor uyuyan Çınar, birde yattığı öğlen uykusundan saat dörtte bile kalkmak bilmedi. En sonunda dayanamayıp giydirmeye başladım ve bu sırada uyandı. Üçte buluşacağımız toplantıya dörtbuçukta ancak katılabildik. Biz Egemen'lere vardığımızda Ela ve Ece mamaları yemeye başlamışlardı. Uzun aralarla buluşabildiğimizden unutuyorlar birbirlerini sanırım. Yine bir kaynaşma telaşı.. Gerçi Egemen kocaman bir kucakla bize hoşgeldin dedi. Ela ve Ece de henüz Egemen'in kucaklamalarına alışamadı. o kucaklamak istiyor onlar kaçıyor, bir ağlaşma başlıyor. Çınar sesini çıkarmıyor, ama fazla uzun sürünce de kurtar beni şeklinde bakmaktan da geri kalmadı. ;)) Çocuklar bu tür olayları çok çabuk unutuyorlar. Zamanla birbirlerini daha iyi anlamaya başlayacaklar. Anneler daha fazla etkileniyor sanırım, Bahar da epeyce üzüldü. Ancak burada sesleniyoruz çok fazla üzülmesine gerek yok. Bahar Egemen'in biraz daha sakin olmasını istiyor ben de Çınar'ın biraz kendini korumayı -ifade etmeyi öğrenmesini istiyorum. Benzer bir olayı kuzenimin Çınar'dan iki ay küçük oğlu Eren ile de yaşadık geçen gün. Eren akşamları babasıyla güreş yapıyormuş. Onlara gittiğimizde yer yatağının üzerinde Çınar'ı tumba yapmaya çalıştı. Çınar da Eren'in altında kalıyor ama hiç bişey yapmadan bana bakıyor. kurtar beni gözleriyle. Sert hareketler yapmadığından ve Çınar'ın biryeri acımadığından ben de fazla müdahelede bulunmadım. yuvarlandılar yatağın üzerinde biraz sadece. ;)
Bahar'ın Egemen için hazırladığı Atatürk panosuna baktık. Egemen bize "Ata Ata" diyerek Atatürk fotoğraflarını gösterdi. Ancak Egemen ve Çınar daha çok raptiyeleri çıkartma peşindeydi. Saat dokuzu beş geçe Atam dolmabahçede... şiirini okumaya çalışıp panoyu kaldırdık.
Maalesef zaten geç kaldığımız toplantıya fotoğraf makinesi götürmedim. Dolayısıyla fotoğraf yok. Bunun için Bahar'a yönlenebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder